FARK EDİLMEMEK

Neden bir türlü itiraf edemiyorum anlamıyorum kendime, aslında beni sevmediğini? İki kişi yerine kendi kendimle yaşar oldum bu sevdayı… İki kişilik… Fazla naz aşık usandırır derler. Ben bir türlü usanmadım. Usanmayı da asla düşünmedim… Bu kadar gaddar bir yüreğe karşı, nasıl bu kadar merhametli olunur? Tek açıklaması “aşk” olmamalı. Olmamalıydı… Ama o gaddar yüreği o hale getiren kişi idi belki de hala engel olan. Bir başka gaddar yürekli…

Kıyamıyorum… Kurtarmak istiyorum… Hayat manam, hücre çeperi olan hücreler topluluğunun, keyfiyatı ile idame ettirilemezdi… Ama hala bu en küçük canlı yapı birimi hücre çeperli olan kişi, daha fazla düşünülüyordu benden… Adaletsizce…

Dinlediği her şarkı, izlediği her film, baktığı her resimde onu hayal ederken, beni nasıl sevdiğine inanabilirdim ki? İçindeki küçücük su damlacıkları bir şelaleye nasıl dönüşebilirdi? Kabullenmeliyim… Ciğerim yana yana, boğazımda düğümler oluşa oluşa kabullenmeliyim bu durumu… Göz yaşlarım zaten akmaya dünden razı… Canım çoktan feda idi ama olsun… Tutarım… Tutamayacaksam da… Ne yapayım? Savaştıkça küçülüyorum… Onun iyiliğini istedikçe daha da kırıyorum… Farkında değilim ki güzel bir şey dilemenin o diyarlarda suç olduğundan… Bunlar da en büyük belirtisi idi sevmediğinin… Neden üsteledim ki? Neden? Evet onu çok sevdiğimdendi. Kılına “bir yürek taşıdığından haberi olmayan insanlar” zarar vermesin diyeydi her şey… Ama istemiyordu yardımımı… Çünkü sevmeye çalışmıştı geçmişte bir zamanlar sadece o kadar… Şimdi belki de acıdığı içindi dostluğu…

Ben ise onu bambaşka görüyordum. Yeri o kadar değerli ki gönlümde, dostluk çok çok aşağılarda kalırdı gözümde… Bu seviyede bakmak haksızlık olurdu kendime… Yalancılık olurdu…

Toz pembe görünüyordu hayallerim, söylemlerim. Aslında her biri yürektendi… İnandıramadım…

Bazen şu yüreğimi söksünler istiyorum… Alsınlar… Şu dünyaya uygun olanıyla değiştirsinler istiyorum… O kadar ağır geliyordu duyduklarım, yaşadıklarım… Bir gün taşıyamayacak gibi geliyor… Şu satırları yazarken tarifsiz bir sızı duyuyorum yüreğimde… Hafifletecek ne var diye o kadar çok arıyorum ki… Bulabildiğim tek şey oluyor; yazmak, içimi dökmek satırlara… Beni anlayan bomboş sınırsız sayfalara… Sınırlamadan…

Bir şey olsun ne olur dünyada beni teselli eden… O kadar yorgunum ki artık… Sevmekten değil, fark edilmemekten… Adalet eksikliğinden… “Aşkta adalet olur mu?” derseniz… “Canınız sağolsun”…

Ama…

Ben yine de kararlıyım akıl almaz bir delilikte, yeni nesil bir “Yusuf” olmaya… Bir gün hükümdarlık sırası bize de gelir elbet… Belki o zaman ispatlarım gerçek sevginin ne demek olduğunu…