HİÇ BİTMEYEN IŞIK: DOSTLUK

İnsan yaşlandıkça anlıyor birini sevmenin kıymetini ve asıl olanın bir dostla olan muhabbetin olduğunu. Peki ama ne idi bu dostluk? Neden bu kadar önemliydi? Olmaz ise olmaz mıydı? Friedrich Nietzsche;

“Güller, laleler, bütün çiçekler solar. Çelik ve demir kırılır ama sağlam dostluk ne solar ne de kırılır.”

der. Böylesine bir bağlılık nasıl olabilir. Neden ortaya çıkar? İnsanın önce bunu sorgulaması gerekir. “Dostluk” öyle bir yoldaşlıktır ki birisi diğerinin ruhunun incinmesini göze alamaz. Çünkü inciteceği aslında kendi ruhudur. Çünkü dostun ruhu aslında kendi ruhudur. Dostluk ruhların bütünleşmesi olayıdır. Bu durumu Montaigne’in çok sevdiği dostu Etienne de la Boétié için söylemiş olduğu şu cümlelerde anlatmak mümkün;

Ruhlarımız o kadar sıkı bir beraberlikle yürüdü, birbirini o kadar coşkun bir sevgiyle seyretti ve en mahrem taraflarına kadar birbirlerine öyle açıldılar ki, ben onun ruhunu benimki kadar tanımakla kalmıyor, kendimden çok ona güvenecek hale geliyordum.

İşte dostluk ve gözlerimizi kapattığımızda hakiki dostun yanına gideriz. Çünkü dost yanınızda olmasa da siz onun aslında gönlündesinizdir. Küskün, kırgın ve bitkin dahi olsa… Bu durum için tekrar Montaigne’e kulak verelim onda çok şey bulacağız;

Onsuz yorgun ve bezgin sürüklenip gidiyorum: Tattığım zevkler bile beni avutacak yerde, ölümün acısını daha fazla artırıyor. Biz her şeyde birbirimizin yarısı idik: Şimdi ben onun payını çalar gibi oluyorum:

Nec faz esse ulla me voluptate hic frui
Decrevi, tantisper dum ille abest meus particeps
Onunla her şeyi paylaşmak zevkinden mahrum kalınca,
Hiçbir zevki tatmamaya karar verdim.

Terentius

Her işte onun yarısı, ikinci yarısı olmaya o kadar alışmıştım ki şimdi artık yarım bir varlık gibiyim.

Illam meae si partem animae tulit
Maturior vis, quid moror altera,
Nec chanıs aeque, nec superstes
Integer? Ille dies utramque
Duxit ruinam
Mademki zamansız bir ölüm seni,
ruhumun yarısı olan seni alıp götürdü,
yeryüzünde varlığımın yarısından,
en aziz parçasından yoksun yaşamakta
ne anlam var? O gün ikimiz birden öldük.
Horatius

Ne yapsam, ne düşünsem onun eksikliğini duyuyorum. O da benim için elbette aynı şeyi duyardı. Çünkü o, diğer bütün değerlerinde olduğu gibi dostluk duygusunda da benden kat kat üstündü. (KİTAP I, BÖLÜM XXVIII)

Hepimizin hayatında dostlar vardır. Onlarsız bir hayat tıpkı çölde yaşamaya benzer. Yokluklarında büyük bir ızdırap duyarsınız. Çünkü artık siz de yoksunuzdur. Yokluğu göze alanlar ise dostluk nedir bilirler mi? Dostunu kaybetmek… Büyük bir hüsran. Buna müsaade eden eğer bir dost ise bu da ne büyük bir hüsran…

“Dostunu hiç uyurken gördün mü? – anlayasın diye onun nasıl göründüğünü? Başka nedir ki dostun yüzü? Senin kendi yüzündür o, kaba ve kusurlu bir aynada. (Friedrich Nietzsche – Dostlar Üzerine – Böyle Söyledi Zerdüşt)

İslam dini de dostluğun ne denli önemli olduğunu vurgulayarak, bu hususta gerekenin yapılmasını emreder. Her iki tarafta suçlu aramadan birbirinden özür dilemelidir. Eğer kırgınlığa sebebiyet veren taraf bunu anlamışsa derhal özür dilemelidir. Kibre kapılmamalıdır. Özür dilemek büyük bir erdemli davranıştır. Eski insanlar “Özür dilemek yiğitliğin şanındandır.” derler. Özür dileyenin özrünü kabul etmemekte uygun olmayan bir davranıştır. Bu ise hiç hayırlı bir davranış değildir. Affetmek-Özür dilemek olgusu her iki tarafı da yüceltir. Sonucunda ise sevgi ve saygı da güçlenir.

Din kardeşinin özrünü kabul etmeyen, Kevser havuzundan içemez. [Hakim] – Affedin ki affedilesiniz! [İ. Ahmed] Mümin, af etmesi için özür dilemesini bekler. Münafık, ayıpların ortaya çıkmasını ister. [Ebu Ya’la] (Hz. Muhammed (S.A.V))

Hakiki dostlar asla düşman olamazlar. Bazen dostların her ikisi de kırgın olabilir. Bu durumlar da ara bulucu olmak gerekir. Bu Allah katında çok değerli bir iştir. Bu hususta Yüce Allah Kur’an’da:

“…Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah’tan korkun ki, size rahmet edilsin.” (Hucurât, 9-10) “Allah’tan korkunuz ve aranızı düzeltiniz,” (Enfal 1) buyurur.

Hz. Peygamber (S.A.V.) bir taraftan müslümanlara, arabuluculuk yapmalarını tavsiye ederken, kendisi de bizzat gidip dargın ve birbiri ile anlaşamayan müslümanları barıştırmıştır. Nitekim bir gün Resûlullah ashabına: “Size, namaz, oruç ve sadakadan daha üstün bir şeyi haber vereyim mi?” buyurdu. Onlar: “Evet, ya Resûlellah, ” dediler. Peygamberimiz de sözüne devamla: “Arabulmak, barıştırmaktır; çünkü aranın bozulması saçı kökünden kazır demiyorum, dini kazır.”(Tirmizî, Sıfatu’l-Kıyâme) buyurdu. Yine bir gün, Medine yakınlarındaki Kuba halkı dövüşmüş, hatta birbirlerini taşlamışlardı. Bunu haber alan Peygamber Efendimiz, ashabına: “Haydi bizimle geliniz de onların aralarını düzeltelim,” teklifinde bulunmuş ve Kuba’ya gitmişti.(Buhârî, Sulh, 2) Başka bir hadislerinde de, “Halkın arasını düzelten ve bunun için iyilik kasdiyle söz taşıyan ve yine iyilik düşüncesiyle yalan söyleyen, yalancı değildir.”(Buhârî, Sulh, 1) buyurmuştur.(*)

İnsan aciz bir varlıktır. İnsan gaflet içerisindedir. Mühim olan bunun farkında olabilmektir. Mevlana der ki;

Seni dostundan ayıran sözü dinleme. O sözde ziyan vardır, ziyan! (Mesnevi-3/33/419)

Ey dostlarım! Şunu biliniz ki dostluk kolay kazanılmaz. Birbirinizi seviniz. Birbirinizi dinleyiniz, birbirinizi anlamaya çalışınız ve birbirinize karşı asla kibirlenmeyiniz. Dostluğun hiç bitmeyen ve tükenmeyen bir ışık olduğunun farkına varınız. Yaklaşan Kurban bayramında tüm dargınların barışması ve büyük bir muhabbetle herkesin birbirini sevmesi temennisiyle…

Arkadaşlık var: Dostluk olsun! (Friedrich Nietzsche – Dostlar Üzerine – Böyle Söyledi Zerdüşt) 

Yücel KILIÇ